Basında Yaşlılık

Bir şarkısın sen ömür boyu sürecek!

Bir şarkısın sen ömür boyu sürecek!

Bir şarkısın sen ömür boyu sürecek!

Akşam güneşi, asırlardır olduğu gibi…

İzmir Körfezi’nde batmaya hazırlanıyordu…

Tam da aynı dakikalarda…

“Sanat Güneşi”nin yorgun kalbi…

Son kez atıyor…

O kalp, dönüşü olmayan bir yolculuğa çıkıyordu…

San’at yaparken ölmek…

Her sanatçıya nasip olmaz…

Zeki Müren, o vedayı tadanlardan…

“Koklamaya kıyamam…” diyerek…

Şarkısını yazdığı “Manolya Çiçeği”ne benzetirdi İzmir’i…

Çeyrek asır “Manolya Bahçesi”nin sahnesinde alkışlandı…

Canı kadar sevdiği kentte son nefesini verdi…

O sırada…

Henüz 65 yaşındaydı…

***

40 yıldır yanından ayrılmayan Göksenin Çakmak

O dakikaları anlatıyor…

(Göksenin Bey, fi tarihinde lisede Felsefe Hocam…)

“Stüdyoda rahatsızlandı, makyaj odasında yaşamını yitirdi… Ambulansla Eşrefpaşa Hastanesi’ne götürdük… Yüzü tanınmayacak derecede kızarmıştı… Paşam vefat ettikten sonra insanlar birdenbire değişti… Daha önce (Ah Zeki Beyciğim bu kıyafet size çok yakışıyor) diyen terzisi, vefattan sonra, (Ben bunların parasını almadım) demeye başladı… Sonra n’aptı biliyor musunuz? Zeki Bey’in kalbine yapılan adrenalin iğnesinin enjektörünü alıp, çankasına koydu… Hayatımda bundan daha üzücü bir şey yaşamadım!”

***

Kabul etmek lazım; Zeki Müren, zor bir insandı…

Uyumak istediği zaman evdeki telefonların fişi çekilirdi…

Yatak odasının perdeleri bile siyahtı…

Gözüne siyah maske, kulaklarına mum tıkaç koyardı…

Uyurken en ufak bir bardak sesi duysun…

Evi ayağa kaldırırdı…

Yemek meselesi ayrı bir olaydı…

Yemek yemeyi çok sever ama herkesin içinde yemezdi…

Günde iki öğün O’na yeterdi…

Bir akşam yemeği bir de uyumadan önce sabaha karşı…

Spor yaptığı hiç görülmemişti…

Hareket etmezdi…

Sol ayak baş parmağında gut vardı, şeker ve kalp hastasıydı…

Çok sağlıksız yaşadı…

***

San’at Güneşi’nin, neredeyse hiç dostu yoktu…

(Gazeteci büyüğümüz Tayfur Göçmenoğlu’nun kitabından…)

Sadece arkadaşları vardı!

Onlarla…

Masasını, neşesini, eğlencesini paylaşırdı…

Doyasıya eğlendikten sonra…

Sabaha karşı İstanbul Dördüncü Levent’teki evine…

Tek başına giderdi…

Kelimenin tam anlamıyla yapayalnızdı…

(O popüler şarkısını hatırladınız mı? / Sözleri Zeki Müren’e ait…)

 

Kimsesizlerin kimsesiziyim, kimsesizim…

Yalnızların yalnızıyım, yalnızım…

Dertlilerin dertlisiyim, dertliyim…

Aşıkların aşkıyım, aşığım…

İsmim Mesut, göbek adım Bahtiyar…

Yıllarca hep böyle bildiniz siz…

Mesut Bahtiyar’dan şarkılar dinlediniz...

 

Böylesine bir sanatçı…

Nasıl olur da…

O coşkusunu, neş’esini çevresine saçabilirdi?

Kimbilir?

Belki de hep “rol” yapmıştı; biz anlayamamıştık!

***

Türkiye’nin Sanat Güneş’i…

Yaşamı boyunca üç olaya çok üzüldü…

Ve başına gelenleri hiç unutmadı…

Biri, İzmir’de geçti…

CENTO (Merkezi Antlaşma Teşkilatı) toplantısı İzmir’de yapılacaktı…

Büyük Efes Oteli yönetimi…

Nazikçe ayrılmasını istedi Zeki Bey’den…

Çok içerledi…

 

İkinci olay, babası Kaya Müren’in vefatında yaşandı…

Ünlü sanatçı büyük gazetelerin tamamına…

“Acı kaybımız” diye tam sayfa ilan vermişti…

Çankaya Köşkü’den aradılar…

Telefonun öbür ucundaki yetkili sitem ediyordu:

 

“Babanız için tam sayfa ilanlar verdiniz… Peki, ya sayın cumhurbaşkanımıza hak vaki olursa o zaman ne yapılacak? Tam sayfadan daha büyük ilan nasıl verilebilir?”

 

Zeki Müren, şokta…

Buna rağmen, kendini toparlıyor şöyle diyor:

 

“Benim üzüntüm bana yeter… Onu da siz düşünün…”

 

Üçüncü olay, hepsinden acıklı…

Neden, böyle diyorum?

Çünkü, bire bir yaşadım…

80’li yılların sonuna doğruydu…

Yeni Asır’da Yazıişleri Müdürü’yüm…

Zeki Müren, Hürriyet’ten tanırdı beni…

Bi’yığın haberini yaptığımı hatırlıyorum…

O sırada…

Bodrum Belediye Başkanı, ANAP’tan seçilen Cevat Bilgiç’ti…

Zeki Müren’in…

Taparcasına sevdiği o güzelim turistik ilçede evi vardı…

Başkan Bilgiç ve Meclis üyeleri…

Sanat Güneşi’ne müthiş bir sürpriz yapmaya karar verdi…

Sessiz sedasız…

Duvarların bile sağır olduğu bir sırada…

Paşa’nın evinin bulunduğu sokağa…

“Zeki Müren” adını koymaya karar verdiler…

Her şey hazır olunca da…

Bodrum’un Reisi Cevat Bilgiç ve Meclis üyeleri…

Zeki Müren’i, Halikarnas Disko’ya davet ettiler…

Sürprizi anlattılar…

Adını taşıyan sokağa asılacak plaketi gösterdiler…

Havalara uçtu Zeki Müren…

Böyle müthiş bir sürprizi hiç beklemiyordu…

Tam o sırada…

Postacı geldi, Belediye Başkanı Cevat Bilgiç’in yanına…

Bir yıldırım telgraf uzattı…

Herkes “kötü bir haber mi acaba?” diye telaşlanırken…

Başkan Bilgiç, titreyen elleriyle telgrafı açtı ve okudu:

“O telgrafı al da münasip bir ……….. as!”

Telgrafı yollayan, o günlerin SHP Bodrum İlçe Başkanı Musa Gökbel’di…

Ve…

İlerki yıllarda…

O’nu SHP’den Muğla Milletvekili olarak TBMM’de görecektik…

Ortam buz kesmişti…

Herkes merak ediyordu…

Bir siyasetçi neden “Sanat Güneşi”nin adını çöpe attırmak isterdi ki?

Üstelik o büyük ses…

Devlet Baba tarafından…

“Devlet Sanatçısı” olarak ilan edilmişti…

Belediye Başkanı Bilgiç…

Siyasi baskıya pes etmedi, “Zeki Müren” adını duvardan indirmedi…

Aradan kısa bir süre geçti…

Bodrum’da mahalli seçim zamanı gelmişti…

Belediye el değiştirdi…

CHP’li Emin Anter, Bodrum’un Reisi oldu…

Birkaç ay sonra…

Bodrumlular bi’de baktılar ki…

“Zeki Müren Sokağı” tabelası, yerinden sökülmüş…

Bir arsaya atılmıştı…

Zeki Müren, kahroldu…

Yeni Asır’daydım, o süreçte…

“Ayıptır…” diye yazdım, bi’daha yazdım…

O günkü Bodrum Belediyesi…

İnatla tabelayı alıp, durması gereken yere asmıyordu…

Bodrumlular, yerel medya, İstanbul gazeteleri ateş püskürüyordu…

Hatta…

Zeki Müren, ortalığın harman olduğu o süreçte beni aradı…

“Uğraşma Karabel, değmez…” dedi…

Sonunda…

Tepkiler çığ gibi oldu, dönemin belediyesi “elim mahkum” diyerek…

Tabelayı yerine astı…

Ancak, yaşananlar…

Zeki Müren’i telafisiz çok üzmüştü…

***

Son Fuar yıllarında…

Artık “Manolya”nın sahnesinde de çıkmaz olmuştu…

(1988/89 yılları…)

Daha sonra Osman Kavran’ın çalıştırdığı…

“Göl Gazinosu”nu renklendirdi…

N’olursa olsun…

İzmirliler’den ayrılmak istemiyordu…

O günlerde…

İzmir’deki yakın dostlarına…

Yılların kendisinden neler alıp götürdüğünden yakınıyordu:

 

“Gördünüz değil mi? Koca Zeki Müren ne halde… Nasıl da ihtiyarladı… Nasıl da çöktü… Hep genç mi kalacaktı ki…”

 

Eski neşesi yoktu; üstelik zor hareket ediyordu…

Zaten kalple ilgili sorunları başlamıştı…

Bilinçsiz kortizon kullanımı nedeniyle sürekli kilo alıyordu…

Artık göbeğini korselerle bile gizleyemiyordu…

Bir gazeteci dostuna, itiraf gibi şöyle demişti:

 

“Yaşlılık kötü şeymiş… Hiç düşünmezdim böyle olacağımı… Hep genç kalacağım sanıyordum… Hep körpe Zeki Müren olacağım, diyordum… Neredeee…”

***

Sanat’ın Paşası diyoruz ya…

Aslında…

O gençliğimizin…

İlk aşklarımızın…

İlk heyecanlarımızın…

İlk kalp çarpıntılarımızın ortağıydı…

O’nun sayesinde duygu dünyasına girdik…

O’nun ölümsüz şarkıları…

Enfes yorumu…

Bize “gönül yolunda” kişilik kazandırdı…

Gel gör ki…

Hayat, böyle bi’şi işte…

Kimselere kalmıyor, yarınlar…

Sonsöz: “Şimdi uzaklardasın, gönül hicranla doldu… / Sevda bahçelerinin çiçekleri hep soldu… / Zeki Müren…

Not: Bu Yazı egedesonsoz.com Sitesinde Yayınlanmaktadır.

Listeye geri dön

Bir cevap yazın