Kültür Sanat, Sosyal Hizmetler

Dokunduğu Hayatlara Türküler Eşliğinde Ardıç Fidanları Serpeleyen Ardıç Kuşu

Dokunduğu Hayatlara Türküler Eşliğinde Ardıç Fidanları Serpeleyen Ardıç Kuşu

Dokunduğu Hayatlara Türküler Eşliğinde Ardıç Fidanları Serpeleyen Ardıç Kuşu

Devletin biraz hoyrat, biraz cömert, biraz duygusuz, bazen şefkatli öpücüğü sayesinde, yoklukla çevrelenmiş hayat gölünün kenarlarında dolaşan sığ ufuklu bir kurbağa iken nasıl ‘prens’e dönüştüğünün öyküsünü “Şatom: Benim Üzgün Yurdum(**)” adlı ilk kitabında anlatmıştı Alim Yavuz.

Çocukluğunu ve ilk gençlik yıllarını geçirdiği Yetiştirme Yurtlarında sevgi, şefkat, umut, eşitlik beklerken, çalışanlar tarafından sürekli ‘ekmek elden, su gölden yaşıyorsunuz’ cümlesine maruz kalan Alim yıllar sonra “Evet ekmek elden / Su gölden / Dayak sizden / Müsaade edin bulunsun hocam / Çorbada bizim de tuzumuz / Acı da yüreğimizden olsun / Gözyaşı bizden…” http://www.bianet.org/biamag/toplum/102876-kurbagaliktan-prenslige-satodan-hayata dizelerini yazmıştı.

Mutsuzluğun çocuklara hiç yakışmadığını umutsuzluğun da çocuklara yapışmaması gerektiğini düşünen Alim Yavuz’un “Ardıç Türküsü(***)” adlı ikinci kitabında;  şiirleriyle tanışıklığımız artıyor. Şiirlerindeki dizeler hayat üzerine; gayri safi milli acıları üzerine; üşümekten korkmamak üzerine.

“İnsanlık yürüyüşünün başlangıç yolu şiirdir” diyen Alim’in kitaba da adını veren “Ardıç Türküsü” adlı şiir kitabıi yaşamının da özeti sanki.

“Bir ardıç türküsüdür yaşadığım / Bir ardıç kadar özgür / Ve bir bulut gibi hüngür hüngür / Kendi gölgesine bile ıssız / Ardıç Türküsü / Bestesi yorgun, tınısı yalnız. // Bir ardıç türküsüyüm/ Zaman denilen dişsiz cadı/ Gövdeme çentikler atmış./ Fırtınalı akşamlarda dallarım / Yapraklarıyla vedalaşmış / Yağmurun ıslığında / Kaybolmuş sesim.// Yoruldum, yanıldım, haykırdım,/ Uzattım ellerimi gökyüzüne / Ahh duyulmuyor sesim. Bitmiyor kavgam. // Bir ardıç türküsüyüm/ Kuşlar yemiş tanelerimi/ Ne gam/ Ki ben sebil etmişim yüreğimi/Bilmiyor sevdam. //  

Alim Yavuz kitabının arka kapağında

Ey okur; madem ki bu satırları okuyorsun; artık sende bir ardıç kuşusun. Meyvelerim olan şiirlerimi okuyarak ve istediğin ortamda paylaşarak sevgiyi ve umudu yeşerten yeni ardıç fidanları serpeceksin hayata.

diyor ama, öncesinde de:

Zordur ardıç olmak. Çoğalmak ve büyümek için, diğer ağaç türleri gibi kolaycılığa kaçmadan, yalnızca ardıç kuşlarının midesinde açılacak bir meyvenin düştüğü herhangi bir dağ başında ya da bir kayanın başında kendi yalnızlığında büyümek zordur. Amma bir de büyüyünce kimseye eyvallahın olmaz, fırtınalara ve yıldırımlara karşı ayakta kalırsın. Çünkü bilirsin sen umutsun. Bu yüzden her şeye rağmen ayakta kalmaya ve türküler söylemeye devam edersin.”

diyor. Anlaşılan o ki; ardıç kuşu olmak da, ardıç ağacı olmak da onurlu bir şey. Alim’in dizeleri de öyle; kendisi gibi,  eyvallahsız ve onurlu.

Yalnızlığın karanlık/Issız sularına dalınca/-tıpkı kediler gibi-// diyor;

Sensizliğe uyanmak/Güneşsiz şafaklarda/Yirmi dört ayar hasretten/Çakılmış sehpaların/ Yağlı ilmeğinde /Aniden uyanmaktır / Dönüşsüz, çaresiz.// diyor,

“ Zaptedilmez isyanların / Boğazda düğümlenip /Mısra mısra / Yutkundukça tükendiği// diyor;

“ Beton örme hayatın ortasında/  saksıda yetiştirdiğim/ sancılarımız açmaz deyi korkuyorum’”//  diyor;

Sen aklıma düşersin/ Seni sevmek bana// diyor;

Sakarya’da bir heykel / Bir güvercin olup/ etmeliydi şimdi/  Şairi ağlatan hayatın içine//  diyor;

Dolaş başka kucaklarda/ Terk et beni yalnızlığım// diyor.

Sevdiğinin yüzünde ‘matemlerin evrensel bildirisi’ni okuyan, ‘yağmurların hüzün yıkayan büyüsünün kaybolduğunu’ fark eden, ‘feryatsız yaşamanın imkansızlığını’  anlayan, ‘tedirginliğini üstüne konan güvercinlere emanet ederek uçuran’, ‘çalmayan telefonun ahizesine deli deli haykıran’,  ‘şehirli kaygılar’ taşıdığı için üşümekten korkmayan, kelebeklere evlerden  ‘hüzzam makamında ağıt’  derleten şairin dizelerinde hayatın her türlü şiir halini bulmak olası.

Alim Yavuz,  sosyal hizmet uzmanı; meslektaşım(ız).

Alim Yavuz, paylaşarak sevgiyi ve umudu yeşerten, sadece kendi hayatına değil bir şekilde dokunduğu hayatlara da yeni ardıç fidanları serpelerken bir yandan da türküler söyleyen bir ardıç kuşu.

*  Şadiye Dönümcü. sosyal hizmet uzmanı.

** Alim Yavuz. Şatom: Benim Üzgün Yurdum: Yetiştirme Yurdu Anıları. Timaş Yayınları. 2005.

***  Alim Yavuz. Ardıç Türküsü: Tarcan Matbaacılık. 2013.

****  İletişim için: [email protected]

Not: Bu Yazı bianet.org Sitesinde Yayınlanmaktadır.

Listeye geri dön

Bir cevap yazın