Kültür Sanat

“Genetik Havuzundan Çeyiz Sandığına: Migren”

"Genetik Havuzundan Çeyiz Sandığına: Migren"

``Genetik Havuzundan Çeyiz Sandığına: Migren``

“25 yılı aşan bir süredir baş ağrısı hastası gören bir hekim olarak migrenin farklı yüzlerini görmek okumak ve araştırmak ile yoğrularak yaptığım zihinsel yolculuk sırasında oluştu; migren hastalığını tanı(t)ma, hastalığa dair farkındalık yaratma ve hastaların yaşam kalitesinin artmasına hizmet edecek bir kitap yazmak” diyor, Prof. Dr. Aynur Özge, “Genetik Havuzundan Çeyiz Sandığına: Migren” adlı kitabının ilk satırlarında.

Özge, “bilimsel terminolojiden uzak, ancak her bilgiyi bilimsel dayanağı ile birlikte sunmaya özen gösterdiği” kitabında, kişisel gözlemlerini ve görüşlerini paylaşmış; “takip ettiği on bini aşkın baş ağrısı vakası ve bu alanda yüzü aşkın uluslararası yayının verdiği cesaretle” ancak “her aşamada belirli bir teşhis veya tedaviyi adres göstermekten ya da mucizevi çözümleri çağrıştıracak mesajlardan uzak durmaya” çalışarak.

“Ağrıyı tadan bir beyin bir daha asla normal bir beyin değildir.” Patrick D. Wall (1965)

İçeriğinde “Migren gibi insanın varoluşundan beri neredeyse yüzde 90’ını etkileyen bir sorunla mücadele” eden, “halk arasındaki tabirle ‘akan-kokan’ bir hastalık olmadığı için kendini anlatmakta güçlük” çeken, “Bana ne olduğunu ben anlayamıyorum ki tam olarak, insanlar nasıl anlasın beni” diye düşünen, “yaşadıklarından dolayı her geçen gün yaşam enerjisi ve iş verimi düşen” ve “bu uğurda harcadığı onca zaman, emek ve paraya rağmen konuyu tam olarak çöze(bile)meyen” sevgili hastalarına yazdığı mektubun da yer aldığı kitabı bitirdiğimde, –elimde olmayan nedenlerle- çektiğim çok yönlü ağrılara dair bilmediğim pek çok şeyi öğrendim, bildiklerimi de teyit ettim.

Özge’nin kitabındaki her bir satır çok değerli. Bu anlamda tanıtım yazısı yazmak zor; özetlerken hata yapabileceğimden.

Nedir Migren?

İnsan hayatına, anne-babasından miras kalan genlerden üretilen proteinlerin şekil verdiğini, proteinlerin genlerdeki kodlardan ihtiyaca göre üretildiğini ve kullanıldıkça yenilendiğini, bu mirasın henüz açılmamış kodlarının uygun ortam oluştuğunda açılarak kendisini gösterdiğini söyleyen yazar; migren şeklinde verilen kırkı aşkın odaktan üretilen gen paketinden önce ‘ağrı’ ile ilgili proteinlerin üretilebileceğini söylüyor.

Özge, her 5 kadın ve her 10 erkekten 1’ini etkileyen migrenin, herkesten daha kırılgan, detaycı, alerjik, mide-barsak, romatizmal ve uyku sorunu vb. olan bireylerin yaşadığı sorunların toplamı olduğunu ekliyor.

  • Hasta, ağrı öncesi saatlerde huzursuzluk yaşar, esner, iştahı değişikliğe uğrar. bazen mide bulanır ve kusar. Koku, ışık, ses ve hareketli objelere hassasiyet artar.
  • Ağrı öncesi ve sırasında kırılgan olan hastanın ağrısı, çoğunlukla tek taraflıdır. Bazen tuhaf görme sorunları, bedenine ait anlamsız uyuşma ve güç kaybı yaşar.
  • Müdahale edilmezse ağrı, -neredeyse- tüm gün sürer. Şiddetli ve zonklayıcı olur.
  • Hasta ağrı sırasında hareket etmek istemez. Karanlık bir odada konuşmadan yemeden içmeden ağrının geçip kendini yeniden iyi hissedeceği anı bekler.
  • Ağrı geçince kendini yorgun hissettiğinden bir süre uyumak ister.

“Haberci çığlık” ve “aura”

Migrenli kişilerin yüzde 10-15’inin, ataktan bir saat önce ya da atağın ilk saatinde görme sorunu yaşanmasına, kısa süreli kol-bacakta felç olmuş gibi hareket edememe durumuna, bedenin belirli bir bölgesinden gelen hissiyatın aksamasına tıpta ‘aura’ belirtileri yani ‘haberci çığlık’ dendiğini belirten Özge; bazen her atağın farklı bir aurayı düşündürdüğünü, bazen de hastanın her atakta farklı aura görülebileceğini de sözlerine ekliyor.

  • Migren karakterinde olmayan aura belirtileri hastayı ürkütür. Hekim, felçten epilepsiye kadar bir dizi sorunu gözden geçirmek ve pek çok tetkik yaptırır.
  • Görme alanının dış kısmında “cam kırığı/denizanası şeklinde haleler” olarak tariflenen puslanma, gölgelenme ve çift görme gibi görsel aura belirtileri hastayı endişelendirir.
  • Görme sorunları, kas güçsüzlüğü, konuşma bozuklukları, duyuları algılama sorunları ve baş dönmesi, denge bozuklukları vb. aura bağlamında önemli.
  • Atak öncesi 24 saatte görme sorunları, duygu durum değişiklikleri, bedende şişlik hissi, izahı güç huzursuzluk oluşur.

Migren dahil tüm ağrılı tablolar, beşikten mezara her insanın sorunu

Yazar, yeni doğan bir bebekte ve dil gelişimi tamamlanmamış çocukta da migrenin 27 ayrı yüzünden birinin görülebileceğini, tanıyı koyan hekimle ailenin işbirliği yapması durumunda çeyizdeki diğer tohumların aktifleşip DNA’da protein üretilmesini ve migren görünümünün şekillenmesinin engellenebileceğini söylüyor.

  • 3-9 aylık bebeğin zaman zaman sıra dışı ağlama atakları (infantil kolik) migrenin en erken yaştaki yüzü olabilir.
  • Küçük bir çocuğun, durduk yerde aniden başını döndürmek gibi tuhaf hareketler yapması ve bu esnada huzursuz olması migrenin bir yüzü olabilir.
  • Biraz daha büyük bir çocuğun zaman zaman yaşadığı açıklanamayan karın ağrıları abdominal migreni akla getirir.
  • Karnı ağrıyan çocuk, cenin pozisyonu alıyorsa, bunu önemseyin.
  • Çocuklar atak boyunca hareket etmekten kaçınır, ses ve ışıktan rahatsız olur, beslenmeyi reddeder, bir köşede oturur ya da uyumaya çalışır.
  • Atak geçince kaldığı yerden hayatını sürdüren çocuklar ile hareket hassasiyeti – örneğin arabaya biner binmez uyuyan- olan çocuklar -ileride büyük olasılıkla- migren adayıdır.
  • Baş ağrısı olmadığı halde periyodik denge sorunu olan, kısa süreyle başı dönen, bazen ‘yer ayağımın altından kayıyor’ veya ‘içim geçiyor’ şeklinde baygınlık hissi yaşayan çocuklar ‘masum baş ağrısı’ (benign paroksismaal vertigo)” tanısı alabilir.
  • Migrenin ağrı dışındaki diğer tüm özelliklerini gösteren çocuklar, basit bir migren tedavisiyle rahatlayabilir.
  • Migrenli çocukların uyku kalitesini düşüren ve ‘gece terörü’ de denilen canlı rüya görme haline, bazen uyurgezerlik de eşlik eder.

Dikkat eksikliği olan hiperaktif çocukların başı sık ağrıyor

Yazar, hiperaktivite bozukluğu’ veya ‘dikkat eksikliği denilen, davranış ve algılama sorunlarına konu olan, kısaca ‘DEHB’ diye adlandırılan rahatsızlığın görülme sıklığının –neredeyse- migren ile bire bir örtüştüğünü söyleyen yazar, DEHB tanılı çocuklar ile ebeveynlerinde sıkça baş ağrısı sorunu yaşandığını söylüyor.

DEHB’li çocuklar, migren türü baş ağrıları için akranlarına oranla daha fazla risk taşıyor. DEHB’li çocuklarda, kafatasını yerinde tutan kasların kasılması ve içsel gerginlikle giden baş ağrısı ataklarının yani ”gerilim tipi baş ağrısı’ ortalamanın üzerinde bir sıklıkta gözleniyor.

DEHB’li çocuklarda ve ebeveynlerinde baş ağrısı sorgulaması yapılması çocuğun ve ailenin yaşam kalitesini arttırır, ileride çocuğun migren türü şiddetli baş ağrılarını önler.

Öğrenme güçlükleri ve bellek sorunları, migren habercisi

Özge, migrenin bilgilerin anlık bellekten kısa ve uzun süreli belleğe aktarılmasını olumsuz etkilediğini, atakların tür ve sıklığının hatırlama performansını değiştirdiğini, atakların beyindeki öğrenme mekanizmalarına verdiğini, özellikle gelişen beyinlerdeki ağrı matrisinin sıkça meşgul edilmesinin ağrı hafızası geliştirerek beyin şebekelerinde kalıcı hasarlara, mesela unutkanlığa yol açtığını söylüyor.

Migren hastaları;

  • Sık atak geçirmemek için yardım alın.
  • Yaşamın her anında zihinsel becerilerinizi güçlendirecek fiziksel ve zihinsel egzersizler yapın.
  • Aktif sosyal yaşam için fırsat yaratın.
  • Kendinizi hobilerle güçlü tutun.
  • Gün içerisinde ruhunuzu dinlendirin ve kendinize zaman ayırın.
  • Hayata bakış açınızı değiştirin.

Özge; yaşanılan her ağrılı deneyimin ağrı hafızasını geliştirerek bir sonraki ağrılı olay için ağrı eşiğini düşürdüğünü ve ağrının getirisi bedensel ve ruhsal tepkilerinin değiştiğini, ağrıya dayanmanın iyi bir şey olmadığını, ağrının belleğimize kazınmaması için kısa sürede müdahale edilmesini, mutlaka nedeninin öğrenip çözülmesi gerektiğini söylüyor ve ekliyor: hekim ve hasta ağrıyı önlemeye odaklanmalı.

Otizm spektrumu ve reflü spektrumu migreni de kapsar

Yaşamın ilk üç yılında ortaya çıkan ve yaşam boyu devam eden, sosyal etkileşim, sözel ve sözel olmayan iletişimde problemler, tekrarlayıcı davranış ve kısıtlı ilgi alanları ile kendini gösteren, karmaşık gelişimsel bir bozukluk olan “otizm spektrumu” ile migren öncüsü/eşlikçisi olarak sıkça rastlanılan mide-barsak sorunlarına neredeyse aynı oranlarda ve benzer klinik görünümlerle rastlandığını söyleyen Özge, konunun esas kahramanı olan migren veya otizm aktivasyonu arasında orantısal bir ilişkiden söz ediyor, kitabında.

“Ağrı varsa hemen dindirin.” Hipokrat

Beyinde ortak sinir şebekelerinde bozulan kimyasal dengenin beyin ve barsak işlevlerini aksattığı ve bu iki durum birbirini olumsuz etkilediğinden otizm spektrumuna migren penceresinden bakmalı diyen Özge ekliyor:

“Ootistik çocuklar ile ebeveynlerinin migren ve bulantı, kusma, kabızlık, ishal, barsak ritmi gibi işlevsel mide-barsak sorunları sorgulanmalı.”

Titiz ve depresif kişilerin mi başı çok ağrır? Yoksa başı sıkça ağrıyanlar mı depresif olur?

Kaygı veya titizlik gibi farklı şekillerde yeşeren psikolojik bozuklukların tohumu olan migrenin mükemmeliyetçi, detaycı, titiz ve hassas’ bahçede kolayca yeşerdiğinden bu tip insanların ve çocuklarının migren türü baş ağrısı açısından dezavantajlı olduğunu, aile içindeki ihmal ve istismarın genden çıkan proteinleri biraz değişikliğe uğrattığını ve tedavi gerektiren hastalık boyutuna getirdiğini söylüyor, yazar.

Obsesif-Kompulsif Bozukluk (OKB) ve depresyon migren bahçesinde yeşerir.

“Saplantılı-zorlantılı psikiyatrik tablo olan OKB ve depresyon, migren bahçesinde kaygı tohumunda yetişen hastalıklı bir bitki olup, bahçenin düzenini ve verimliliğini bozar” diyor Özge.

Kaygı-depresyon-ağrı: şeytan üçgeniyle baş etmek için;

  • Migrenle depresyonu aynı bahçede barındırmayın. Müzminleşmesine fırsat vermeden, daha başlangıcında profesyonel destek alın.
  • Ağrının stresinizi artırmasına izin vermeyin.
  • Hekiminizden ağrı başlangıcında çözecek ve sık ağrı atağı geçirmenizi önleyici tedavi talep edin.
  • Sorumluluklarınızı gözden geçirerek taşıyamadığınız yükleri, bedelini göz etmeksizin paylaştırın veya yardım alın.
  • Beklentilerinizi gözden geçirin. Zorlayıcı olanlarından vazgeçin. Mükemmellik beklentinizi düşürün. Yapıcı düşüncelere yönelin.
  • Yaşam kalitenizi düşüren uğraşları saptayın. Gereksiz detayları hayatınızdan çıkarıp, sizi mutlu eden uğraşlarla doldurun.
  • Çözümler konusunda aceleci olmayın.
  • Bedensel ve zihinsel egzersiz yapın.
  • Enerjinizi ekonomik kullanın. Cebinizde “hayır” kartı bulunsun, hep.
  • Kendinize telefon-internet-televizyonla kirlenmemiş bâkir zamanlar yaratın.
  • Yardım amaçlı bir işle meşgul olun; dokunduğunuz yaşamların getirisi pozitif geri bildirimler özsaygınızı pekiştirir.

“Uykunuz başınızdan eksik olmasın”

Kitabın “Ağrıdan Uyuyamamak; Uykudan Dinç Uyanamamak” bölümünde yazar, çok değerli bilgiler aktardıktan sonra migrenden kaçınmak için sağlıklı bir uykuya, uyku bozukluğundan kaçınmak için ağrısız gecelere ve sağlıklı bir uyku hijyenine ihtiyacımız olduğunu söylüyor ve ekliyor: Uykunuz başınızdan eksik olmasın.

Kitabın “Migren mi, Sinüzit mi?” bölümünde yazar; migrenin sinüzit benzeri burun akıntısı, göz yaşarması, yüzde dolgunluk hissi yapabildiğini, sinüzit ataklarının da tıpkı migren gibi tek taraflı baş ağrısı, bulantı, ışık-ses-koku hassasiyeti gibi sorunlarla seyredebildiğini, bu sorunların hangisinin önce başladığının saptanarak tedavinin yapılması gerektiğini, akut rinosinüzit olguları haricinde sinüzitin baş ağrısı yapmadığını, tekrarlayan nefes darlığı veya ciltte kaşınma atakları araştırılırken migrenin akılda tutulması gerektiğini söylüyor.

“Kas Romatizması (Fibromyalji) ve Migren” bölümünde, yaygın ve gezici beden ağrıları, müzmin yorgunluk, algılama güçlükleri, duygulanım sorunları ve migren karakterine benzer baş ağrıları ile seyreden bu biyopsikososyal hastalık olduğunu; “El Titremesi ile Baş Ağrısının Bağlantısı Nedir?” bölümünde ise beyinde hareketin ince ayarını yapan kimyasallara ait genetik kökeni olan el titremesi olan hastaların migren türü baş ağrılarını sağlıklı bireylere oranla iki kat daha fazla yaşadığını söylüyor yazar.

“Mahşerin Üç Atlısı: Bilinç Bulanıklığı, Epilepsi, Migren” ve “Migren, Damar Sertliği ve Felç Riskini Artırır” bölümlerinde de yazar; “ortak tıbbi tedaviler ve yaşam şekli düzenlemesi ile sağlıklı bir yaşam sürülebileceğini söylüyor.

Migrenliyseniz;

  • Kesinlikle elektronik ya da ‘light’ bile olsa sigara içmeyin.
  • Kilo-boy orantınızı koruyun.
  • Kolesterolünüzü yüksekse, diyet ve egzersizle düşürün. Genetikse hekim önerisiyle ilaç kullanın.
  • Düzenli egzersiz yapın.
  • Tansiyonunuz yüksekse, diyet, ilaçlarla -ve illaki- yaşam şeklinizi değiştirerek düşürün.
  • Şeker hastalığı/ insülin direnci sorununuz varsa egzersiz, tıbbi tedavi dâhil tüm önerileri dikkatle uygulayın. ( İşler yolunda gitmezse, damar sertliği ve sinir hasarı bireyin yaşamını olumsuz etkiler.)

“Migren kadınların kaderi mi?” sorusunun uzun cevabını verdikten sonra kısa cevabı da veriyor yazar: “Kadınlar migren, migrenin kendisi, müzmin formu ve istenmeyen sonuçları için dezavantajlı durumdadır.”

Yazarın “Cep Telefonları ve Kablosuz Yaşam Migren Ataklarını Tetikliyor mu?” sorusuna verdiği kısa yanıt –elbette- evet.

Elektromanyetik Alanların Dolaylı Etkileri”ni azaltmak için;

  • Pulunduğunuz yerdeki kullanmadığınız tüm fişleri prizden çekin.
  • Kablosuz aletler yerine mümkün olduğunca kablolu olanları tercih edin.
  • Telefonun kablosuz bağlanma seçeneğini kullanmadığınızda kapatın, kablolu kulaklık kullanın.
  • Telefonu beyninizden, özellikle de kulak kepçemizden 3 cm. içerdeki hafıza merkezi ve bağlantılarından 20 cm. uzakta tutun.
  • Telefonu gömlek cebinde taşımayın, yatarken yastığınızın altına koymayın.
  • Tablet vb. aletleri kucağınızda değil, bedeninizden en az 20 cm. uzak tutacak bir düzenekte kullanın.
  • Binalarınızın ve yaşam alanlarınızın 100 metre yakınına elektromanyetik alan vericilerinin yerleştirilmesini engelleyin.
  • Sosyal medyada geçirdiğiniz zamanı kontrol altına alın.

Ağrısız bir hayat şart

Yazar son söz olarak; hekimlerin migren hastasına ilaçlar veya tıbbi müdahaleler ile destek olduğunu, ancak işin en önemli kısmının hastada olduğunu, hastanın güzel ve doğru şeyler yapmasının sadece kendini değil genetik mirasıyla doğacak çocuk, torun ve torun çocuklarını da ilgilendirdiğini söylüyor ve ekliyor: Yaşam bahçenizi gönlünüzce düzenleyin ve keyfini çıkarın.

Yazıyı, Aynur Özge Hocanın kitabındaki son cümlesiyle bitirmek istiyorum: “Işığınız eksik olmasın. Ağrısız, sevgiyle ve sevdiklerinizle kalın.”

Prof. Dr. Aynur Özge kimdir?

1971 Artvin Şavşat doğumludur. 20 yılı aşkın süredir kurucu üyesi olduğu Mersin Üniversitesi Tıp Fakültesi Nöroloji Anabilim Dalında çalışıyor.

Aynı zamanda Algoloji (ağrı) ve Klinik Nörofizyoloji uzmanıdır. Dünya Başağrısı Cemiyeti Sınıflama ve Çocuk-Ergen Başağrısı Alt Komitesi üyesidir.

Kurucu üyesi ve şimdiki başkanı olduğu Türkiye Alzheimer Derneği Mersin Şubesinde 12 yıldır sosyal sorumluluk odaklı çalışmalar yapmaktadır. Biri BMA(İngiliz Tıp Akademisi) ödüllü olmak üzere 3 adet uluslararası tıp kitabı olmak üzere, 100’den fazla uluslararası makale, konferans, halka açık eğitim ve proje çalışması yapmıştır. Migren hastalığının ağrı dışı yönlerine odaklandığı “Genetik Havuzdan Çeyiz Sandığına: Migren” isimli son kitabını, toplumun yüzde 16’dan fazlasını etkileyen bir hastalığa dikkat çekmek üzere yazmış ve tüm satış gelirini Türkiye Alzheimer Derneği Mersin Şubesi ne bağışlamıştır. Evli ve iki erkek çocuk annesidir.

*Künye: Prof. Dr. Aynur Özge. Genetik Havuzundan Çeyiz Sandığına: Migren. A7 Kitap Yayıncılık. İstanbul. 2018

Not: Bu Yazı bianet.org Sitesinde Yayınlanmaktadır.

Listeye geri dön

Bir cevap yazın