Hayata Dair

Siz Ne Yapıyordunuz Dün Akşam Mutfakta?

Siz Ne Yapıyordunuz Dün Akşam Mutfakta

Siz Ne Yapıyordunuz Dün Akşam Mutfakta?

Mutfak pencerelerinde kadın siluetlerini görünce hatırladım İnci Gürbüzatik Hoca’nın sözünü: “Gece bakın evlerin pencerelerine; mutfakların ışığı yanar. Bilin ki; öykü yazıyordur o mutfağın kadını”..

Dün akşam Ayrancı’nın ara sokaklarından aheste aheste yürüyerek evime giderken apartmanların ışığı yanan mutfak pencerelerinde kadın siluetlerini görünce hatırladım İnci Gürbüzatik Hoca’nın sözünü. “Gece bakın evlerin pencerelerine; mutfakların ışığı yanar. Bilin ki; öykü yazıyordur o mutfağın kadını” demişti.

Yol boyu önüme çıkan apartmanların ışığı yanan mutfaklarında uzaktan gördüğüm o rengahenk kadınlar öykü mü yazıyordu, yoksa kendilerine öykü mü anlatıyordu?  Bilemeyeceğim. Bildiğim o kadınlar için yüreğimden bir-iki satır yazdığım.

Mesela; mavi apartmanın üçüncü katın mutfağındaki mavi kadın… Alzheimerli annesi ve gündüzleri ona bakmaya gelen bakıcıya yemek hazırlıyor olmalı, günün tüm yorgunluğuyla. Masa üstündeki dosyadan da yarın gireceği ağır ceza davasının duruşmasında yapacağı savunmaya göz atıyordur, eti sotelerken. Oğluna havale göndermesi, mor gömleğini ütülemesi, annesinin ilaçlarını yazdırması, elektrik faturasını yatırması gerektiğini kendine hatırlatıyordur; pırasa doğrarken.

Mesela; gri apartmanın ikinci katın mutfağındaki gri kadın… İlkokula giden kızının ödevini birlikte yaptıktan sonra, mutfakta kendi ödevine başlayan anne-kadın işte. Çocuğunun beslenmesi için hazırlayacağı böreğin ıspanağını yıkarken “Beyefendi yine yok. İş yemeğiymiş. Bitmiyor ki… Ben hem evde hem iş yerimde cebelleşeyim; o dışarıda keyif sürdürsün. Evde olsa n’olacak? Ya bilgisayarda oyun oynayacak ya da spor programı izleyecek.  Karşılıklı iki kelime laf edemedikten sonra.” diye içinden geçiriyor olmalı.

Mesela; yeşil apartmanın üçüncü katın mutfağındaki yeşil kadın… Bulaşık makinasına koyacağı bulaşıkları musluğun altında sıyırırken “Bunca yıl çalış, çabala. Nihayetinde değil bir ev, ancak bir oda alabilecek kadar emekli ikramiyesi al. Çalışırken kendime daha çok zaman ayırıyordum. Şimdi zaman yetmez oldu. Önceleri Esat’ın yaptığı işler üzerime yığıldı. Fatura öde. Markete git. Eve usta getirt. Huzurevindeki kayınpederi ziyaret et. Bana kalan zaman: perşembe öğle sonrası beş saat, konken için.” diye düşünüyor olmalı.

Mesela; beyaz apartmanın dördüncü katın mutfağındaki beyaz kadın… Ağlıyor mu ne? İçinden “Gitmiyor bu beraberlik. Daha ne kadar sürecek bu işkence. Akılsız kafam! Sen misin ‘çocuğumu yabancı ellerde büyütmem’ diyerek mis gibi işinden ayrılan. Müstehak sana. Ne zor bi şey: Sinemaya gitmek ya da yeni bir çanta almak için para dilenmek kocandan. ‘Sen ne biçim kadınsın?’ diyor utanmadan. Şeytan ‘o biçim bir kadın de’ diyorDiyemeyip, kaçıyorsun mutfağa. ‘Ya herru, ya merru’ymuş. Biliyor tabii; ‘merru’ deme koşullarımın olmadığını.” diyor olmalı.

Mesela; somon apartmanın giriş katın mutfağındaki somon kadın… Makarna haşlayan bir öğrenci olmalı. “Her gün her gün aynı şey. Bir gün peynirli, ertesi yoğurtlu, ertesi sosisli. Offf; çal be lanet olası telefon. Ara be adam… Kızım kabahat sende; söylenir mi öyle. Para konusunda hassasiyetini bilmiyor musun? Yok ki; elinde avucunda. ‘Sevgililer gününde beni nereye götüreceksin?” diye kapris yapacağına, sen onu yemeğe davet etsene! O günün şerefine kıymalı makarna yap sevgiline.  İki de bira al yanına. Her şeyi karşından bekleme kızım.” diye düşünüyor olmalı.

Mesela; bordo apartmanın birinci katın mutfağındaki bordo kadın… İçtiği kahvenin kuruyan telvesinden kendi falına bakıyor. “Sakin bir limana sığınmışım. Yaşamımdaki hareketlilik rutine girmiş. Kızım geliyor İzmir’den. Bir kadınla erkeğin arasında kalmışım. Gözlük ne ola ki? Yılan başlı at; ne ki… Kundakta bir bebek; yeni bir oluşum mu? Ahh, keşke… Kıbrıs haritası. Baharda gidebilir miyim ki? O da ne? Yunus… Hımmm hayırlara vesile olsun.” diye içinden geçiriyor olmalı.

Mesela; kurşuni apartmanın ikinci katın mutfağındaki kurşuni kadın… Kendi için demlediği çayını sigarası eşliğinde yudumlarken o gün sanal alemden okuduğu Can Yücel şiirinin dizelerine takılmış olmalı. “… Yaşlanmak hoş değil, duvarlara baka baka. /…/ Yoksa zor değil, hiç zor değil, / Demli çayı bardakta karıştırıp, / Bir başına yudumlamak doyasıya. / Ama ”Çaya kaç şeker alırsın?’ / Diye soran bir ses olmalı ya ara sıra…”

Mesela; sarı apartmanın birinci katın mutfağındaki sarı kadın… Baş ucu sürahisini doldurmak için gittiği mutfakta ortalığı toparlarken, 36 yıllık çocuksuz beraberlikten sonra ani gelen bir krizle kaybettiği kocasını düşünüyor olmalı. ‘Onsuz bir hayata katlanamam’ derken katlanmaya çalışan biri o. Geceleri zor uyuyor olmalı. Sokak kapısını kilitleyip zincirle, arkasına sandalye daya. Koridor kapısını, yatak odasının kapısını kilitle. Uyku hak getire. Sık sık tuvalet ihtiyacı. En küçük bir tıkırtı bile ürkütüyor olmalı onu.

Mesela; pembe apartmanın giriş katın mutfağındaki pembe kadın… Sevgilisine mektup yazıyor olmalı içinden; tenceredeki çorbayı  karıştırırken.

Mesela; lacivert- gri çizgili apartmanın ikinci katın mutfağındaki gri kadın… Uyuyabilmesine yardımcı olacağını düşüncesiyle kendisine ballı süt hazırlayan kadın, asgari ücrete bile razı olmasına rağmen iş bulamayan, evde boş boş oturmaktan sıkılan, kendisiyle arasındaki mesafe açıldığından çok mutsuz olmalı.

“Mesela; betebe kaplı apartmanın üçüncü katın mutfağındaki çok renkli kadın… Ufak bebeğine mama hazırlarken ne zamandır dışarı çıkmadığını, çoğu kez saçını bile taramadan  geceliğinin üzerine geçirdiği sabahlıkla koca bir günü geçirdiğini, hayatla ilişkisinin çalan telefonlarla sınırlı olduğunu, bebekle haşır-neşirken olduğundan akşam için zor bela yemek hazırlayabildiğini düşünüyor olmalı.

Mesela; turuncu apartmanın en üst katın mutfağındaki turuncu kadın… Az sonra evine gidecek olan sevgilisine nescafe hazırlarken ağlamaklı olmalı. Yine sabah yanında uyanamayacağı için.

Mesela; bordo- beyaz çizgili apartmanın giriş katın mutfağındaki beyazlı  kadın… Hastanede yatan, artık hiç bir şey yiyemeyen, her geçen gün daha da zayıflayan kardeşi için muhallebi yaparken göz yaşlarını yüreğine akıtmaktan vazgeçip, özgürce akıtıyor olmalı.

Mesela; rengahenk apartmanın ikinci katın mutfağındaki kadın… Üniversite sınavlarına hazırlandığından geceleri geç vakte kadar ders çalışan kızı için meyve soyarken ” Boşa çıkarma çocuğumun emeklerini. Boşa çıkarma çabalarını. Boşa çıkarma harcadığımız paraları”  diye dua ediyor olmalı.

Mesela; mermer apartmanın üçüncü katın mutfağındaki kadın… Kocaman bir bardağa doldurduğu suyu içerken, gözü çerçeve magnetteki resme değdiğinde; torununu, oğlunu, gelinini ne kadar özlediğini  düşünüyor olmalı.

Mesela; bej apartmanın ikinci katın mutfağındaki bej kadın… Evde sığınacağı başka yer kalmadığı için sudoku çözüyor olmalı orada.

Mesela; kirli beyaz apartmanın giriş katın mutfağındaki kirli beyaz kadın… Bir yandan meyve suyunu yudumlarken, telefonla konuştuğu uzaklardaki annesine; “Bir aya kalmaz geleceğim. Kendine ve babama iyi bak. Hiç bir şeye üzülmeyin.” diyor olmalı özlemin titrettiği sesiyle.

Mesela; rengini yitirmiş apartmanın ikinci katın mutfağındaki rengini yitirmiş kadın… Masaya koyduğu bilgisayarında blog yazıyordur, radyodan gelen Candan Erçetin’in o güzelim sesi eşliğinde. “Baharım gelmezse gönlüme açmasın / Çiçekleri dağlarimin…”

Mesela; tütün renkli apartmanın dördüncü katın mutfağındaki tütün kokulu kadın… ‘Sığınağım’ dediği mutfağındaki küçük televizyonda. “Bu Kalp Seni Unutur Mu?” dizisini izlerken Cemile’yle, Sinan’la, diğer Cemile’ler ve Sinan’larla, zamanında  tanıdığı başka Cemile ve Sinan’lara  doğru yolculuğa çıkmış olmalı.

Mesela; füme renkli apartmanın giriş katın mutfağındaki füme kadın… Ağrıyan dizlerine koyacağı termofor için su ısıtıyor olmalı ocakta.

Mesela; yeşil-sarı çizgili apartmanın ikinci katın mutfağındaki yeşil kadın… Artık camlaşan kemikleri erimesin diye bir bardak suda erittiği Cal-D-Vita‘yı içiyor olmalı, şifa niyetine.

Mesela; gri apartmanın üçüncü katın mutfağındaki gri kadın… Sarman’ın telaşlı miyavlamaları eşliğinde mama koyuyor olmalı kabına.

Sahi siz ne yapıyordunuz dün akşam mutfakta? Öykü mü yazıyordunuz? Yoksa… (ŞD/EÖ)

Not: Bu Yazı bianet.org Sitesinde Yayınlanmaktadır.

Listeye geri dön

Bir cevap yazın