Kültür Sanat

Usul Usul Yaşlanmak Mümkün

Usul Usul Yaşlanmak Mümkün

Usul Usul Yaşlanmak Mümkün

“Sakin sakin yaşlanmanın yolu var mı?”ydı, biamag’da okuduğum Gökhan Akçura’nın yazısının başlığı. Akçura, Felsefeci Wilhelm Schmid’in “Sakin Olmak: Yaşlanırken Kazandıklarımız” adlı kitabını, kendi deneyimlerini de katarak –üstelik çok hoş– anlatmıştı.

Gittim aldım kitabı; önce okudum, sonra notlar çıkardım, bu tanıtım yazısı için bir daha göz gezdirdim. “Hayatın sair hali: yaşlılık”a olan mesleki merakımla ve ‘yaşlılığın gençlik döneminde’ olmamın etkisiyle “Bu kitap bir harika, dostum” diyorum can-ı yürekten.

“Yaşı 50 (+) olanlar,-gecikmeden- bu kitabı okumalı, okuduklarını içselleştirip davranış değişikliğine gitmeli” diyeceğim ama Schmid “Yaşlanmayı bertaraf etmeye dönük sözlerin etkileri sınırlıdır” diyor.

Olaylara itidalle yaklaş

“Yaşlılığı kabullen, karşı koyma, ne güzelle ne karala, ferahlıklardan müşküllere, güzelliklerden korkunçluklara bütün uçların idrakinde ol; ne pembe, ne kara gözlüklerle bak, mümkün olduğunca berrak görüşlü bir mercek kullan! Çünkü olaylara itidalle bakmak yaşlanmanın en büyük imtiyazıdır” diyen yazar; geçmiş zamanın sündüğünü, gelmekte olan zamanın büzülüp ölümün yaklaştığını da vurguluyor.

Anti-Aging’ yerine, yaşlanma süreciyle haşır neşir ve onun meydan okumalarıyla baş etmemizi yardımcı olacak güzel ve onaylanmaya değer bir hayatın sürdürülmesini sağlayan ‘Art of Aging’i öneren yazar; insanın kendi yaşlanmasıyla yaşamasını öğrenme ve vaktiyle gayet doğal olan bir şeyi sanata dönüştürme ödevi veriyor, okuyucuya.

Yaşlılık döneminde hayatı yeniden anlamlandırma ve bilinçli yaşam için tefekkürün önemini vurgulayan yazarın; 10 bölümden oluşan kitap boyunca ‘yaşlanma imtiyazı’ndan söz etmesi çok hoş.

Yaşamın değişik mevsimleri

“Hayatın temel esası; sevinç ve üzüntü, korku ve umut, özlem ve hayal kırıklığı gibi zıt kutuplar olunca, yaşamın her bir mevsiminin hakkını verebilmek bireye göre farklılaşır” diyen Schmid ardından ekliyor: “Yaşlılık evresi, ‘isteseydim yapabilirdim’ dilek şart kipiyle vedalaşıp ‘sahiden yapabilirdim’ aşamasına geçiş. ‘Yapabilirim’in heyecanı; hayatın ortasında stresli fakat kuvvetli ve yenilmez olmanın güçlü duygusu yaşlanmayı unutturmayı başarır”. Yaşı hayatın ortasındaki insanlara, “Yaşadığınız süreden daha az yaşayacak, üstelik sağlığınız da daha iyi olmayacak. İleride yol daralıyor. Yaşamın sınırlılığına dair bilginizi artırın” diyor Schmid.

Yaşlanma hususiyetleri

‘Yaşamın üçüncü çeyreği’nde sakin olmak ve bu döneme ilişkin bilgilenmek; hayat olanaklarının azaldığını idrak etmek, azalan kuvveti toparlayabilmek, zihinsel kuvvetleri daha iyi yönlendirmek ve onlara yoğunlaşabilmek, güvendikleri tecrübelerini gençlere aktarmak, yaşama son ana dek bir ‘öğrenme projesi’ olarak bakmak, yaşlanmanın hissedilir alametleriyle baş etmek, kendinle barışık olmak, hayatın arkada kalmayan –varsa tabii- olanakları gerçekleştirmek, vakit daraldığından ertelemenin iyi olmayacağını bilmek, özendirmek için söylenen içinde ‘hâlâ’ geçen cümlelerle teselli olmak kısacası  ‘yaşam üstadı’ mertebesine çıkmak gerektiğini hatırlatıyor felsefeci yazar bize.

75-80’li yaşlar için ‘atik’, sonrası için ‘bitik’ devre diyen yazarla, modern kültürün bireyi yaşlılık dönemine hazırlamadığı; kendimize bakmaktan,  başkalarının bize bakma sürecine geçiş olan yaşlılık döneminde teslimiyetin sükûneti mümkün kıldığı hususunda da hemfikiriz.

Alışkanlıklar yaşamı kolaylaştırır

Kitabın, yaşlıların –her hâl ve şartta- günlük rutini sürdürürken yenilik ve değişimlere direnç geliştirdiği, hayatlarını dinlendirici, tekrar edilebilirlik ve güvenilirlik damgası taşıyan, süreç içerisinde değiştirilemeyecek zorunluluk haline gelen alışkanlıklarla ilgili bölümü insanı yaşam sanatının bilinçli yönetmeye ikna ediyor, başarıyla.

“Yaşlıların mekânlar ve davranış tarzları, düşünceler ve bakış açıları, duygular ve sorunlar içinde yaşamasını kolaylaştıran ve yaşamlarının büyük bölümünü emanet ettikleri alışkanlıklarına saygı duyulmalı” diyen yazar okuyucuyu “Ancak yaşamı alışkanlıklarının denetiminde olan yaşlı insanı alıştıklarının tümünden uzaklaştırmak yerine takviye edilebilir, sürdürülebilir olan bazılarından korumak önemli” diye uyarıyor.

Haz ve mutluluk

Yaşlanma sürecinde mütevazı hazların her zerresinden büyük tat alınabilmesi için sakin olup bu hazzın akıntısına kendimizi bırakmamızı, dikkatimizi geçmişe hasrettiğimizde yaşadıklarımızın zevkine varacağımızı, anıların içinde salınmanın da haz vereceğini, olumsuz sonuçlanan işleri de gururla hatırlamak gerektiğini, ‘yaşamın mavi saati’ndeki yaşlı insanın anlatmak istediği çok şey ancak dinlemek isteyenin çok az olduğunu, cinselliğin de önemli olduğunu vurguluyor yazar.

Yaşlılıkta cinsel hazzın değişime uğradığını, cinselliğin artık iletişim, ilham ve ‘cezbe’ vasıtası olduğunu, partner bulma güçlüğü olduğunu, istenmeyen üreme ihtimalinin düştüğünü, iktidar azalmasını ‘artık beni ilgilendirmiyor’ gibi zarif bir cümleyle geçiştirildiğini, bazı hapların hazzı ayaklandırmaya yardım ettiğini söyleyen yazar; yaşam boyu insanın çok önemsediği bir ‘şey’in onu gönül ferahlığıyla usulca terk etmesinin cinsiyetler arasında daha gerilimsiz arkadaşlıklar kurulmasına yarayabileceğini de ekliyor.

“An’ı yaşa” tarzından “her günün tadına var” tarzına geçildiği yaşlılık döneminde;  yaşam sanatının olanaklarını sükunet içinde değerlendirmek; yaşlanan insanları etkinlik terapisiyle harekete geçirmek ve yaşamın içinde değiştiremeyeceği  şeyleri  sükunetle kabullenmek gerektiğini de vurguluyor yazar.

Varoluşsal yalnızlık

Yaşlılık döneminde ağrılar, hastalıklar veya mutsuzluklar musallat olduğunda sakin olup kabullenme düzeyinin arttırılmak, yaşamın kutupsallığınının yaşlı insanların kafasını fazlasıyla kurcalamasını engellemek ve sükunet için farklı temasları devreye sokmak gerektiğini de öğreniyoruz kitaptan.

“Depresyona giren yaşlı insan kendine yardım edemez, kendi düşünce çemberinden dışarı çıkamaz, onu terk etmeyen arkadaş ve akrabalarına, onunla meşgul olacak terapist ve hekimlere muhtaçtır. Tesellisi zor bir hüzne yol açan melankoli de ise yaşlı insanın ilaçtan çok sohbet arkadaşına ihtiyaç var”, diyen yazar ardından ekliyor: “Varoluşsal yalnızlık insanı melankoliye sürükler, benliğin hiçbir zaman olmadığı kadar yüceltildiği bir kültürde iyice pekişir bu yalnızlık”.

Temas: yakınlaşma aracı

Bana dokunulduğunda yaşıyorumdur, yaşadığımı hissederim. Bana artık dokunulmadığında yaşam benden çekilip gider, yaşadığımı hissetmem artık. Hiçbir şeyin ve hiç kimsenin artık dokunmadığı birisi yalnızlık içinde, ölmezden çok önce ölmüş olur. Hayat yaşlıları ‘dokunulmazlar’a dönüştürür” diyen yazarın kitabın temas bölümündeki her cümlesi çok vurucu.

Bu cümlelerden bazıları şöyle…

“Yaşlanırken temas ihtiyacı artar, başkalarının temasa amadeliği azalır”, “Yaşlı insanın teni teması davet etmez”, “İhtiyarlar, teması geri çevirecekmiş izlenimi verdiğinden onlara teklif bile edilmez”, “Yaşamın sonunda, ölüm döşeğindekilerin de en büyük ihtiyacı; ellerini tutacak ve alınlarındaki teri silecek eldir, çoğu kez”, ”Sadece dokunma değil, hoşa giden her tür duyusal temas; mesela güzel bir yüz/manzara/yemek ya da müzik dinlemek, şarkı söylemek, dans etmek sakinleştirir bizi”, “Temasın azı da çoğu da zarardır; uygun ölçüyü bulmak, denge kurmak önemli”.

Yazarın 50 (+) yaştaki insanlara çok önemli bir uyarısı var. “Yaşamın kendisi, aşk ve arkadaşlık ilişkileriyle, en güzel imkânlarını sunar. Aşk ve arkadaşlık zihinsel, ruhsal ve bedensel düzlemlerde dokun(ul)mayı mümkün kılar. Dokunan, onaylayan ilişkilere özen gösterin”.

İrtibat için sevgi-arkadaşlık 

“Ebeveynler, çocuklarına yaşamı tanıtırdı. Artık modern hayatın içinde teknolojiyle büyüyen çocuklar, ebeveynlerine yaşamı tanıtıyor. Güncel teknolojik ve zihinsel değişimleri tanıyan ebeveynler çocuklarının kendilerinden uzaklaşmasını engeller, kendilerinin de yalnızlaşmasını önler” diyen yazar ardından ekliyor: “Anne-babanın çocuklarıyla imtihanı çok yaşlandıklarında yapılır. Yeter ki ebeveyn çocuklarına çok yük olmamak için önlemlerini önceden almış olsun.”

“Hayat çemberi; torunların oluşum halindeki yaşamı, dede ve ninelerin geçip gitmekte olan yaşamına bağlayarak kapanır. İki taraf da yaşama anlamını veren bu kapsamlı bağlama eklemlenmiş hissedebilir kendini” diyen yazar, çocuğu ve/veya ya torunu olamayan yaşlılara da gönüllü sosyal yardım hizmeti vermeyi öneriyor. Çok severek okuduğum ve yararlandığım bu kitapta yazara sadece çocuk yuvaları ile yaşlı bakımevlerinin entegrasyonu konusunda katılmıyorum.

Yazarın eş/sevgili üzerine yazdıklarından en hoşuma giden “Cazibemiz azaldığında, hareketliliğimiz kısıtlandığında, acı, hayata küsme, depresyon, bunama, ağır hastalık nedeniyle birisi artık değişip başka biri olduğunda ölene kadar sevme yeminine gelir dayanır iş. Gençlik yıllarında ‘seninle dünyanın en ucuna giderim’, ‘seninle yaşlanmak istiyorum’ laflarının hoş ve boş laflar olduğunun kanıtlandığı dönemdir yaşlılık” cümleleri oldu.

Şen ve sakin

“Yaşamın nesnel değil, öznel hakikatine dair ikna edilmek isteyen yaşlı insan; ‘varoluşun en yüksek mahkemesi’ olan kendi önünde hayatının hesabını verir”, diyen yazar bize bu dönemde; elimizde olanla yaşamayı ancak yaşama hüznünü dışlamayan şen bir sükûnet mesafesinde, her şeyin tedavi olduğu, hiçbir şeyin ödev olmadığı, kendimiz de dahil kimseye bir şey kanıtlamak durumda olmadığımız bir hayat öneriyor.

Ölümle inat ayak diremek

Yaşamın yaklaşan sınırıyla, başkalarının ölümüyle daha sık yüz yüze geldiğimizde, anne-babamızın hayatta olmadığı an itibarıyla cephede yalnız kaldığımızda yüzleştiğimizi; ölümün yaşama anlam verip onu değerli ve sınırlı kıldığını ancak huzursuz edici ve teskin edici yönlerinin de olduğunu, ölümün inatla ayak direyerek yaşama tutunabileceğini söyleyen yazar kitap boyunca yalın, gerçekçi, mesafeli ve sakin diliyle okuyucuyu sükûnete davet ediyor.

Yazıyı Nazım Hikmet’in Esefsiz, /Güvenle, /Emniyetle,/  Gölgeli bir bahçeye girer gibi / Girebilmek usulca ihtiyarlığa”  dizeleriyle sonlandırırken, İletişim Yayınlarından çıkan ve Tanıl Bora’nın nefis Türkçesiyle çevirdiği bu kitabın ilgililerin arzına maruz olduğunu belirtirim, bilvesile.

* Wilhelm Schmid, Sakin Olmak: Yaşlanırken Kazandıklarımız, İletişim Yayınları, çeviren Tanıl Bora, Ocak 2015, 100 sayfa.

Not: Bu Yazı bianet.org Sitesinde Yayınlanmaktadır.

Listeye geri dön

Bir cevap yazın