Rengahenk Yaşlılar, Yaşlılık

Ben Bir Yaşlıyım!

Ben Bir Yaşlıyım!

Çiçeklerimin açtığını görmek, sabah çoğu kez kendimi zorlayarak dudağıma hafif bir ruj sürmek, günlük gazetemi okumadan ekinde verilen çengel bulmacayı çözmek, 10 numara şişlerle torunlarıma kaşkol, bere örmek, haftada bir bankadan emekli arkadaşlarımla..

Ben; yaşlılığın her canlı için döllenme ile başlayıp ölüme kadar devam eden biyolojik bir süreç olduğunu biliyorum.

Bence; yaşlılık bile insandan insana değişiyor. Yaşam biçimi, hastalıklar ve kişilik özellikleri vb. gibi etmenler nedeniyle.

Sağlık alanındaki gelişmeler ve bilinç düzeyi insan ömrünü uzattı. Annemi 63 yaşında kaybettiğimizde “eee artık yaşlılık, doğal” demiştik. Şimdi ne kadar genç diyoruz o yaşta birini kaybettiğimizde.

Yaşlanma insan vücudunda bir sürü değişikliğe yol açıyor. Ama her yaşlı, aynı değil. Yani herkesin yaşlılığı birbirinden farklı, bazı ortak özellikler dışında.

Ben artık 71 yaşındayım

Yaşlanma sürecindeki bir insan olarak; fiziksel ve zihinsel olarak bazı gerilemelerimin olduğunu, ayrıca sosyal ve psikolojik yönden de artık eskisi gibi olmadığımın farkındayım.

Bu gerilemelerimi fark edip, kabul ettiğimde -ki çok da kolay olmadı- kişilik yapımın değiştiğini, çevremdekilerin beni algılayışlarında değişiklik olduğunu gördüm.

Yaşım ilerledikçe, bende, fiziksel ve ruh sağlığımın bozulacağı endişesi ortaya çıktı.

Kendimde ve çevremdeki yaşıtlarımda birilerine bağımlı olma, fiziksel yetersizlik, ekonomik güçlük, oluşan ufak-tefek günlük sorunları çözememe kaygısını gözlüyorum. En çok da beni / bizi dışlanma korkusu etkiliyor galiba.

Stresle başa çıkmak

Stresle başa çıkmak her yaş ve dönem için zor ama, galiba en çok da yaşlılar için zor.

Yani stres ve yalnızlık yaşlanma sürecinde önemli bir sorun.

İnsanlarla ilişki kurmak, sürdürmek ve yeni uğraşılar edinmek her geçen gün zorlaşıyor benim için. Oysa, yaşamımı sürdürmek için bunun çok önemli olduğunu biliyorum.

Artık eskisi kadar üretken değilim. Bu işlevimden uzaklaştığımın farkındayım. İşe yaramayan bir insanmışım gibime geliyor.

Yeni durumlara uyum sağlamakta zorluk çekiyorum. Bazı zihinsel işlevlerimin gerilediğini fark etmek beni üzüyor.

Bağımlılık beni kabuğuma çekiyor

Dün akşam ne yediğimi unutuyorum ama ilk memuriyet yıllarıma denk düşen bazı olayları, kızımın bebeklik günlerini çok iyi hatırlıyorum.

Yani yakın geçmişimi hatırlamakta zorluk çekiyorum ama, uzak geçmişimi çok net hatırlayabiliyorum bir uyaran aldığımda.

En çok da her hangi bir konuda başkalarının yardımına /desteğine gereksinim duymak beni etkiliyor.

Artık hastaneye yalnız gidemiyorum, marketten yapabildiğim alışverişi evime tek başına taşıyamıyorum, çoğu kez faturaları bile bankaya yatırmaları için komşumdan destek istiyorum.

Bu ve benzeri bağımlılıklarım beni kabuğuma çekilmeye zorluyor.

Bazen -çoğu kez mi demeli acaba- yalnızlığıma gömüldüğümü hissediyorum.

Kapı çalsa, telefon çalsa

Çalan her telefon yüreğimi hoplatıyor, arayanım soranım var diye. Kızımın biri her gün saat 10 da arar, “Anne ne yapıyorsun” diye. Diğeri yurt dışında haftada bir arar.

Geçenlerde düşündüm ki hep yakınıyorum “oram, buram ağrıyor” diye. Ahbaplarım, emekli grubundaki arkadaşlarım da arıyor sıkça ama bana yetmiyor galiba.

Çalan her kapı zili beni mutlu ediyor. Apartman görevlisinin geleceği saatleri bile iple çekiyorum kapıda bir-iki laf ederim diye.

Eşimle kavgalarımı bile özlüyorum

Eşimi dokuz yıl önce kaybettim. Beraberken bazen tartışırdık, ufacık sorunlar yüzünden. İnan o lüzumsuz tartışmaları bile özlüyorum.

Evin içinde bir nefesti, konuşulacak paylaşılacak hatta tartışılacak bir nefes. Birlikte gezmeğe giderdik, yürüyüş yapardık… Onu öyle çok özlüyorum ki!

Akranlarımın ölüm haberini aldığımda çok etkileniyorum. Yakınlarımı kaybetmek de beni çok üzüyor. Ama bir genç ölümünü öğrendiğimde, “Allah sıralı ölüm versin!” diyorum elbette.

Gündüz içim geçiyor, gece...

Artık uykuda geçirdiğim süre o kadar azaldı ki! Gün boyu sıkça içim geçiyor, kuş uykusu anlayacağın.

Çoğu kez daldığımı bile fark etmiyorum. Gece TV’deki haberler sırasında uyuklayan ben, yatağıma geçtiğimde bir türlü sabah olmuyor… Hoş sabah olsa ne olacak! Yapacak çok işim mi var sanki!
Uyku düzenim bozuk anlayacağınız. Doktor ilaç verdi arada bir alıyorum ama , çok ta bir şey değiştirmiyor mu ne?

Dinlenmek istiyorum

Konuşacak birilerini bulduğumda bir süre sonra karşımdakinin beni dinlemediğini fark etmek beni üzüyor.

Galiba hep geçmişten söz ediyorum, ya da daha önce anlattığım bir şeyi farkında olmadan yeniden anlatıyorum.

Torunum kaç kez “tamam anneannecim, biliyorum ben bu olayın nasıl sonuçlandığını” dedi. Ahhh beni birazcık anlayabilse! Benim artık eskisi kadar çok yeni yaşantım olmuyor ki…

Unutkanlık, duygusallık

Bazen banka defterimi koyduğum yeri unutuyorum, bazen temizliğe gelen yardımcımın adını. En önemlisi de ilaçlarımı alıp almadığımı.

Kızım beni “gerçeklerden kaçmak” ile suçluyor! Hadi suçluyor demeyeyim de uyarıyor diyelim. “Ayaklarım ağrıyor” dediğimde, “anne ağrıyacak elbette, artık 18 yaşındaki halin gibi olamazsın, yaşlılığı kabul et” diyor.

Duyarlı bir insandım gençliğimde, ama şimdi çok duygusalım. Çok doğal olan bir söz / davranış bile beni çok üzüyor. Kafama takacak o denli çok şey buluyorum ki…

Bazen “depresyon mu geçiriyorum acaba?” diye düşünüyorum. Ama akranlarımdan da aynı yakınmaları dinliyorum. Onlarda benim gibi endişeli.

Aslında yapacak şeyler de var

Hala bir çok şeyden zevk almak için nedenim var.

Çiçeklerimin açtığını görmek, sabah çoğu kez kendimi zorlayarak dudağıma hafif bir ruj sürmek, günlük gazetemi okumadan ekinde verilen çengel bulmacayı çözmek, 10 numara şişlerle torunlarıma kaşkol, bere örmek, haftada bir bankadan emekli arkadaşlarımla konken oynamak, yılda 10 gün bankanın emekli devresinden yararlanarak Sığacık’a kampa gitmek, komşumun baktığı torununa o çok sevdiği kekimden yaparak yediğini seyretmek, ayda bir lise arkadaşlarımla devlet tiyatrosuna gitmek bana iyi geliyor.

Ama galiba yetmiyor…..

Kendimi yararsız buluyorum hep. Çocuklarıma yardımcı olamıyorum diye. Hoş sağ olsunlar onların benim sağlıklı olmam dışında bir beklentileri yok ama….

Aman ne süslüydüm!

Eskiden ilgi ve istek duyduğum konular artık benim için önemini yitirdi. Aman ne süslü bir kadındım. Sürekli çok şık olmak isterdim. Artık temiz bir şey giymek dışında giyim merakım kalmadı.

Kızım bazen “Her geldiğimde üzerinde aynı şey var. Diğerlerini niye giymiyorsun?” diyor. “İçimden gelmiyor, ne yapayım! Hem kim görüyor ki?” dediğimde de kızıyor bana.

Evimizde sofra düzenine çok özen gösterilirdi eskiden. Artık çoğu kez tepside yiyorum yemeğimi. Ama birileri geldiğinde yine eski özeni gösteriyorum elbette.

Arkadaşım Şehrazat gibi değilim de

Toplumun genel akışından kopmuş bir varlık olarak görüyorum kendimi çoğu kez.

Oysa ben yaşamım boyunca kendimle barışık bir insandım. Son yıllarda giderek kendime mi küsüyorum ne!

Huysuz, çevresindekileri huzursuz kılan, sürekli isteyen, sürekli maddi-manevi almak isteyen bir insan değilim.

Arkadaşım Şehrazat gibi değilim en azından. O oğlunun her gün ziyaretine gelmesini istiyor, başı ağrısa dünya yıkılıyor zannedip, çevresindekileri harekete geçiriyor, telefonla kebapçıdan pide getirtebilecek yada gidip yiyebilecekken oğluna “canım pide istiyor” diyor.

Her Pazar torunlarının öğle yemeğine gelmesini istiyor filan. Ben öyle değilim en azından.

Korkularım ve gücüm

Evet; her geçen gün fiziksel ve ruhsal olarak geriliyorum. Kendime olan güvenim azalıyor, bazı korkular -en çok da düşüp bir yerimi kırmak- yaşıyorum. Daha bir karamsar insan oluyorum ama.

Kendimde gözlediğim bazı değişimleri inkar etmiyorum. Ben artık bir günde tüm evi temizleyemem ama bir gün salonu, bir gün banyoyu temizleyebilirim. Yani elden ayaktan düşmedim.

Artık nelere gücüm yeteceğini, nelere yetmeyeceğini biliyorum. Ve en önemlisi kabul ediyorum belli konulardaki güç kaybımı.

Şık Devrek bastonum

Karşıdan karşıya geçerken yardım istemeyi öğrendim. Damadımın hediyesi o çok şık Devrek bastonunu artık yanımda taşırken eskisi gibi utanmıyorum.

Banyo yapacağım zaman komşuyu çağırıyorum eve. Olur da düşer kalırsam birisi olsun evde diye.

Ama yalnızlığı hiç sevmiyorum. Artı ilgi ve sevgiye hiç itirazım yok. Yaptığım o güzelim zeytinyağlı enginarı kızım ve torunumla birlikte yemek, paylaşmak istiyorum ama, onlar geldiğinde torunum yüksek sesle müzik dinlediğinde de tahammül edemiyor içimden “gidip, evinde dinlesin” diyorum.

Hala önemliyim

Yönetilmekten hiç hoşlanmıyorum. Aslında benim iyiliğime olan ev içi bir düzenleme önerisi geldiğinde, hemen direnç gösteriyorum.

Kendi yaşamımı idame ettiremeyeceğim günleri düşündüğümde, bu halimden yakınmamaya çalışıyorum. Başkalarına bağımlı olarak yaşam sürdürmek düşüncesi beni ürkütüyor.

Yaşlandıkça daha bir ihtiyatlı oldum. Özellikle para konusunda. Geçim sıkıntım yok şanslı bir yaşlıyım. Ama hep “parasız kalırsam” kaygısı yaşıyorum.

Çocuklarım, torunlarım ve yakınlarım için “hala önemliyim” biliyorum ama galiba bazen bu da bana yetmiyor.

Bakılmak

Gelecekte “bakılmama” gibi bir sorunum olmayacağını biliyorum. Nasıl olsa bir bakıcı / refakatçi bulunur ama… Yine de zaman zaman bunalıma giriyorum işte.

Artı eksi yönleriyle yaşlılık bu işte…..

Sosyal dünyadan yavaş yavaş geri çekilme sürecinin adına yaşlılık denmiş…...(ŞD/BA)

Şadiye Dönümcü, sosyal hizmet uzmanı

** Bu yazı bir üniversite öğrencisinin hazırladığı ” yaşlı yaşlılığı anlatıyor” ödevi için yaptığı bant kayıtlarının çözümü ile ortaya çıkmıştır.

Not: Bu Yazı bianet.org Sitesinde Yayınlanmaktadır.

Listeye geri dön

İlgili Mesajlar

Bir cevap yazın