Kültür Sanat, Yaşlılık

Büyükanne-Büyükbaba ve Torun İlişkisi: “Aşkın Anlama Uzanan Ufku”

Büyükanne-Büyükbaba ve Torun İlişkisi: ``Aşkın Anlama Uzanan Ufku``

James Joyce‘un karısına yazdığı mektuptaki “(Çocuklarımız) başarılıysalar ve yüce gönüllü iseler, o zaman bu bizden almışlar demektir, aşkım”, satırına Wilhelm Schmid “Kısmen bazı yanlarıyla da başkalarından, yaşıtlarından, kardeşlerinden, arkadaşlarından, eğitmenlerinden, öğretmenlerinden, bir de büyükanneleri ve büyükbabalarından” diye ekleme yapıyor.

Alman Felsefeci Wilhelm Schmid, “Anne Baba Ve Büyükanne Büyükbaba Olmanın Sevinçleri Üzerine” adlı kitabının (İletişim yayınları, İstanbul-2018) “Büyükanneler Ve Büyükbabalarla Torunlar Arasındaki Sevginin Özellikleri” bölümünden alıntıladım yukarıdaki anekdotu.

Schmid’i seviyorum; mutsuzluk, aşk, yaşlanmak, arkadaşlık ve düşmanlık üzerine yazdıklarını sevdiğim gibi, anne-babalık ve büyükanne-büyükbabalık kurumu üzerine yazdıklarını da çok sevdim.

İş bu yazı; kendi cenahımdan anneanne/babaanne–dedelik ya da büyükanne- büyükbabalık kurumuna bakıştan ziyade konuya dair yaşantılarımın ve Schmid’in yazdıklarının bir bölümünü içerecek. Malum konu derin ve tek bir yazıyla işlenecek gibi değil.

Torunların ölümle ilk karşılaşması

İki dedemi görmedim, babaannemi de. Annemin annesini, nenemi yani, ilkokuldayken kaybettim. Drama ‘macır’ı nenemden ürkerdik –galiba- biraz. Tok sözlüydü, özgül ağırlığı vardı. Yaz akşamüzerleri onun bahçeli evinde toplanır; yer içer ve oynardık kuzenlerimle. Kışın hafta sonları giderdik, nenemlere. Evdeki iki teyzem çekerdi tüm yükümüzü. Yakından yaşadığım ilk ölüm onun ölümüydü. O ölünce evinin şavkı söndü adeta.

“Büyükanne-büyükbabalar torun ayrımından kaçınmalı”

Geleneksel yapının egemen olduğu bir Ege kasabasında yaşıyorduk. 6 kızı ve 1 oğlundan olma 18 torunu vardı öldüğünde; yaşları o zamanlar 2-30 arasında değişen. Nenem, biricik oğlundan olma ikisi kız, biri erkek olan üç torununu diğer torunlarından ayrı tutardı.Farkındaydık, itiraz etmezdik, çünkü kabullenmiştik. Nenemin ilk torun çocuğu, Melis doğduğunda ‘dört kuşak bir arada’ olmanın kadir ve kıymetini bilecek yaşta değildim. Nenemin kızları –nedense- nene değil, babaanne ya da ‘an’ane” dedirtti, torunlarına.

“Aralarındaki sevgi özeldir”

“5 kız kardeşiz. Liseyi bitirdiğim yıl kaybettiğim babam, sadece 2 kızından olma 4 torunundan duyabildi, ‘dede’ sözcüğünü. Süreç içerisinde anneme, ‘a’nane’ diyen 3 kız torun daha geldi. Yakınında olan 3 torununun büyümelerinin belli aşamalarına tanıklık etti, a’nane olmanın tadını çıkardı. Benden olma 2’si hariç diğerlerinin mürüvvetlerini de gördü. Hatta 86 yaşında hayatında ilk kez uçağa binip İstanbul’a, torununun düğününe bile gitti, 20 saatliğine. İki kızının a’nane olduğunu gördü.

“Büyükanne-büyükbabalık keyfi artırılarak yaşanmalı”

Annemden uzakta, gurbette olsak da, her fırsatta yanına gittiğimiz annemle kızlarım arasında an’ane-torun mefhumu oluştu. Schmid’in tanımladığı engel koymayan, iktidar kurmayan, sükunetini koruyan, müdahil olmayan, makul denetim kuran, yargılamaktan kaçınan, fazlasıyla özenli, sınırlı sorumlu büyükanne/büyükbaba tanımına seçili alanlar(ın)da -belli bir sınırda- uyuyordu, annemin a’naneliği.

Şimdi düşünüyorum da o zamanların büyükanne/büyükbaba anlayışına aşağı yukarı denkti. Son torunlar yaşlılığına denk gelmişti. Üç kuşak bir aradayken sorun yaşamadık mı? Tabii ki yaşadık; sonra hemence unuttuğumuz.

“Deneme-yanılma dönemi olduğunu onlar bilir”

Nazik’ şeyleri ebeveynleriyle konuşamayan çocuklar, büyükleriyle açık açık konuşur, sırdaşlıklarına olan güvenle. Çünkü ebeveyn ilişkisi korku içerir, büyüklerle ilişki içermez.” Kızlarım ve yeğenlerimin a’naneleriyle ilişkilerine dair Schmid’in tanımlamasına uygun –minik- anıklıklarım var elbette ama yazıyı daha fazla kişiselleştirmemekte yarar var.

“Geçip giden ve oluşmakta olan hayatlar”

Schmid’in aşağıdaki satırlarına katılmamak mümkün mü? “Hayatın büyük döngüsü içindeki büyükler, torunlarının hafızasında yaşamayı sürdüreceklerini, torunlar da büyükleri sayesinde hayatın bir gün sona ereceğini idrak eder. Yaşlanma acısı çeken büyükler, kendi ömürleri sona yaklaşırken hayatın öngörülemeyecek kadar geniş olanaklarının hala önlerinde uzandığının farkındadır.”

Babamın kızlarımı görememiş olmasına, kızlarımın da –babam gibi- çok güzel bir dedeyi görememesine hep üzülmüşümdür. Minnacıkken başladıkları kreşe ve ilkokuldayken gittikleri çocuk kulübü sürecinde günde iki kez önünden geçtikleri elektrikçi dükkanının sahibi 50’li yaşlarındaki henüz çocukları bekar olan esnaf, onların dede sözcüğünü –ne güzel ki- tüketmesine vesile oldu. “Benim dedelik stajı yapmama, kızlarının da, dede tadını çıkarmasına izin ver”, demişti bana. Hala minnettarımdır, ona.

“Onlar zamanın geçip gittiğini bilir, torunlar bilmez”

Çalışan annelerin, kentli annelerin ya da “günümüz ebeveyni gün içinde süratle koşuştururken çocuklar her zaman yavaş kaldığı için ittirilmesi gerekir” diyen Schmid’e yürekten katılıyorum. İkiz kızlarımın ilk öğrendiği sözcüklerden biriydi ‘hadi’. Dokuz aylıkken kreşe başlayan iki çocuğu sabahın köründe uyandır, giydir, yedir, kreşe götür, sonra da işine git. Sabahın sekizinde enerjim tükenir, çalışırken şarj olurdum evdeki akşam ev mesaisi için. Ben çocuklarıma, hayat da bana hadi derdi habire.

“Büyükanne-büyükbabalarının tadını çıkarmalı torunlar”

Hayatın taşkalası içinde kendi ilgilerinin peşinden giden çocuklarımla o döneme özgü bir sürü sorun yaşadım tüm ebeveynler gibi. Atlas’ın a’nanesi olalı bir yıl oldu ve – itirafımdır- pek bir sevdim a’nanelik şapkasını. Atlas’la aramdaki sevgi bağı, çocuklarımla olandan farklı –ve daha iyi- olacağı kesin. Schmid’in dediği gibi ben, hayatın içinde çıkmaz/dolambaçlı –gibi görünen– yollarda yaşadığım anlamlı deneyimlerin etkisiyle ve hayat olanaklarını önceden yaşamam nedeniyle torunumu engel olarak görmeyeceğim diye düşünüyorum; ebeveynlerinin bazen görse bile.

“Evde ebeveyn kuralları içine sıkışan çocuklara, büyükanne-büyükbabalarının sıra dışı şeylere –deliliklere- izin verdiği için torunlara iyi gelir”, diyen Schmid’in sözünü dinleyecek ve torun Atlas’ın a’nanesinden, ananesinin de ondan fazlasıyla keyif alması için gereğini yapacağım.

“Ebeveyn ile büyükanne-büyükbaba ilişkisi çatışmayı da içerir”

Schmid’in konuya dair aşağıdaki uyarıları kıymetli. “Büyükler, anne-babanın aile ve iş yükünü –ilişkiler bazında ve koşullar oranında- biraz olsun azaltabilirse, kendilerini işe yaramış hissederler. Büyükler, kendilerine gereğinden fazla başvurularak sömürüldüklerini görürlerse istismar edildikleri hissine kapılır. Büyükler eğitim konusunda anne-babanın tayin edici rolünü kabullenme, bazen muzip suç ortaklığı yapma, fazla pahalı hediyeler satın almayarak çatışmadan uzaklaşmalı.

Çocukların her şeye –koşulsuz- izin veren büyükleri, bazen hayır demesi gereken anne-babadan daha çok sevdikleri izlenimi doğarsa ebeveyn kıskançlığa kapılabilir. Ebeveyn büyüklerin çocukları fazla şımartma, büyükler de ebeveyni fazla sıkmakla itham edebilir.” Gurbetlik var serde; her dem göremesem de, iletişim teknolojileri sayesinde büyüme sürecine tanık olduğum torun Atlas’la bir araya geldiğimizde bu tür çatışmayalar ivmesinin artmasına hazır olmalıyım, galiba.

Torunlar ve çocukların anlayamadığı bir ilişki: kayınlık

“Torunları tarafından farklı derecede sevildiğini hisseden büyükanne- büyükbabaların kendi aralarında kıskançlık yaşamasına sıkça, ayrımcılığa uğradığını düşünen torunların kendi aralarında kıskançlık yaşamasına daha sıkça rastlanır” diyen Schmid, “büyükler ile torunlar arasındaki sevginin istenmemesi ya da torpillenmesi sorunu kolay çözümlenemeyen bir konu” olduğunu söylüyor. Ve uyarıyor: Evlilikle kurulan ve zorlu bir ilişki olan anne/babadan birinin ebeveyni olan büyükanne-büyükbaba ile torunlarının ilişkisi, aile düzeninde onun aleyhine bir kaymaya yol açarsa, diğer ebeveynin gözüne batabilir.

“Anne-baba ayrıldığında, büyükanne-büyükbabalar –genellikle- kurtarıcıdır”

Büyükannelerin her dem -bir şekilde- torunlarının yanında olduğunu, –ne güzel ki- artık büyükbabaların da torunlara destek verdiğini, her ikisinin de çalışma koşulları ve yaşam olanakları nedeniyle güçleri azalsa da dinç kalmak için uğraştıklarını söyleyen Schmid’le hemfikiriz.

Bazı torunların büyük anne-büyükbabasına duyduğu sevginin yoğunluğu, sahici ve farz edilen anne/ baba eksikliğini telafi ettiğine dair örnekler var çevremde. Eğer torun büyükannenin bakımına muhtaç hale gelirse, büyüklerin sevgisinin zor sevgiye dönüştüğünü söylüyor, Schmid. Gelişen dünyaya her zaman güvenmeyen büyüklerin torunlarının davranış, kıyafet, müzik zevkine, saç kesimine karıştıklarında çekilmez oldukları malum.

“Torunlarıyla ilişkiyi sürdürme hakkı, boşanma kararında yer almalı”

Schmid‘in büyükanne-büyükbabalık kurumu üzerine yazdıklarını sevdiğimi söylemiştim yazının başında. Bu yazıda yer veremediğim birçok düşüncesi var ancak “Anne-babanın ayrılığı sonrası, büyükler torunlarını göremez olur ve aralarındaki temas kesilirse ilişki imkansızlaşır”, “Çocukların ebeveyniyle, kardeşleriyle, büyükanne-büyükbabalarıyla oluşturacağı sabit bir ilişkisinin olmaması, güven içinde büyümesi için gerekli ‘şey’lerden mahrum kalmasına yol açar”, “Büyükanne-büyükbaba kendi hayatını yaşamak istediğinde, uzakta yaşıyorsa ya da ölmüşlerse torunlarla ilişki kuramayacağından seçilmiş büyükanne-büyükbabalar bulunabilir” cümleleri bu yazıda yer almalı.

Sevgili Schmid; a’nanelik sürecime – ne denli başarılı olabilirim, bilemesem de- yol gösterici olduğun için sağ ol, var ol. (ŞD/PT)

Not: Bu Yazı bianet.org Sitesinde Yayınlanmaktadır.

Listeye geri dön

İlgili Mesajlar

Bir cevap yazın